Ülkemizde öğrencilerin en büyük kâbuslarından biri hâline gelen İngilizce öğrenememe meselesine Türkçe öğretimi açısından yaklaşarak bunun sebeplerine bir madde de biz ekleyeceğiz.
Önce Türkçe ile İngilizcenin ne alakası olduğunu açıklayalım.
İnsan yabancı dili iki şekilde öğrenir:
1. Yabancı dilin konuşulduğu yere gider, yabancı dili orada yaşayarak öğrenir.
2. Kendi dilini iyice öğrenip yabancı dili kendi dilinin kuralları ile benzeşim kurarak öğrenir.
Bu iki maddenin sonucu şu: İngilizceyi yurt dışına gidip öğrenme imkânınız yoksa önce Türkçeyi tam manasıyla öğrenmek zorundasınız. Yani bizim öğrencilerimizin çoğunun İngilizce öğrenmesi 2. maddeye bağlı.
Türkçeyi bilmek ile İngilizce öğrenmek arasındaki ilişkiyi kurduktan sonra Türkçeye dair neleri bilip neleri öğrenemediğimizi açıklayalım ve buradaki bilgi eksikliğinin yabancı dil öğretimine yansımalarını irdeleyelim.
“Ali bugün okula gelmedi.” cümlesinin yapısını kısa bir eğitimle herkes öğrenebilir ve bunu İngilizceye çevirebilir. Ancak “Bugün okula gelmeyen Ali’nin hasta olabileceğini düşünüyorum.” cümlesinin yapısını anlamak çoğu öğrenci için oldukça zor hatta imkânsız. Çünkü öğrencilerimiz fiilimsileri çok iyi öğrenseler bile fiilimsi gruplarını bilmiyor. Oysa konuşma ve yazı dilinde genellikle, fiilimsi grupları içeren birleşik cümleler kullanılıyor.
Fiilimsi grupları neden öğretilmiyor?
Öğrencileri bir kenara koyalım. Öğretmenlerimiz fiilimsi gruplarını biliyor mu? Hayır! Ben bu “hayır”ı yazarken eleştirmekten haz aldığımı düşünmeyin. Bu, çok acı ama gözardı edilemeyecek bir gerçek.
Türkçe ve Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinin fiilimsi grupları konusundaki durumunu gösteren açık kaynaklı bir araştırma var.
Bir grup akademisyenin imzasını taşıyan, “Türkçe Öğretmenlerinin Fiilimsi Grupları Konusundaki Alan Yeterliliklerine İlişkin Bazı Değerlendirmeler” adlı araştırmayı İnternet üzerinden okumanız mümkün.
Araştırmada çoğunluğu Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olan 103 öğretmene fiilimsi grupları ile ilgili bazı sorular soruluyor. Soruların tamamını doğru cevaplayan öğretmen sayısı yok denecek kadar az. Diğer konuları hatta “fiilimsileri” sular seller gibi bilen öğretmenlerimiz nedense “fiilimsi gruplarını” bilmiyor.
Bu araştırmaya göre suç, öğretmenlerin üzerinde kalmış görünüyor. Ama öyle değil. Araştırmada yazmayan bir şey daha var.
Türk dili ve edebiyatı bölümünde okuyan bir öğrenci bana bir soru getirmişti. Soruyu hocası hazırlamış. Sorunun hatalı olduğunu ama soruyu hazırlayan hocanın kastettiği cevabın ne olduğunu söyledim. Evet, cevabımız doğruydu ama soru hatalıydı.
Tekrar belirtmek isterim ki amacımız bir kesimi kötülemek değil. Böyle bir sorun var ve bunun gündeme getirilmesi gerekiyor. Akademik unvanlar ve payeler yanlışların savunması olamaz. Maalesef bazı hocalarımızın durumunu da sorgulamak gerekiyor. Allah’tan söz dizimi konusunda Prof. Dr. Leyla KARAHAN, Doç. Dr. Mustafa ALTUN gibi duayen dilcilerimizin eserleri var da onlar sayesinde doğru bilgiye erişilebiliyor.
Kısacası problemin ilk halkası öğretmenler değil, üniversiteler... Üniversiteler öğretmiyorsa bu üniversitelerden mezun olan öğretmenler ve bu öğretmenlerin öğrencileri nereden öğrenecek?
Yavuz ŞENYİĞİT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder