Makale Ara

VİRGÜL EKSİKLİĞİNDEN KAYNAKLANAN ANLAM BELİRSİZLİĞİ VAR MIDIR?

 

Anlatım bozuklukları kapsamında ele alınan başlıklardan biri de anlam belirsizliğidir. Bu konudaki kaynakların açıklamasına göre anlam belirsizliği bir cümleden farklı anlamların çıkması durumudur. Bu durumlar genellenip alt başlıklar hâlinde açıklanmaktadır.

Birçok kaynak, virgülün kullanılmasının anlam değişikliğine yol açması durumunu bir bozukluk olarak kabul etmektedir.

Öncelikle bu cümlelerde "anlam belirsizliği" bulunmadığını, aynı anda iki farklı anlamın ortaya çıkmadığını belirtelim.

Yaşlı, adamı tanıdı. (Özne "yaşlı"dır. Başka bir özne düşünülemez, anlam tektir.)

Yaşlı adamı tanıdı. (Özne "o"dur. Başka özne düşünülemez, anlam tektir.)

Virgülün anlam değişikliğine neden olmasının anlam belirsizliğine yol açtığını iddia eden, açık kaynaklardan derlediğim aşağıdaki alıntıları inceleyelim:

( www.pdb.hacettepe.edu.tr/hizmeticiegitim/Turkce_Yazim_Kurallari111218.pdf/ )


( https://www.edebiyatfakultesi.com/anlam-belirsizligi-anlam-kargasasi )


Virgül kullanılmamasının anlam belirsizliğine yol açtığı konusundaki iddialar bunlardan ibaret değil. Sınavlara hazırlık konusunda yazılmış, öğrencilerin en çok rağbet ettiği kitaplarda hatta bazı akademisyenlerin eserlerinde de yukarıdaki örneklere benzer açıklamalara rastlıyoruz.

Şimdi bu kaynaklarda dile getirilen düşüncelerin doğruluğunu irdeleyelim:

Gazeteci bayanın sözlerini dikkatle dinledi.”

Bu kaynakların iddiasına bakalım: “Gazeteci olan biri mi dinlemiş yoksa gazeteci olan bir bayan mı dinlemiş? Bakın, iki anlam çıkıyor! Öyleyse anlatım bozukluğu var.”

Peki, aslında bir anlatım bozukluğu var mı? Hayır!

Biri gazeteci bayanın sözlerini dikkatle dinlemiştir. Bu cümleden çıkarılabilecek başka bir anlam yoktur. “Ama virgül koyarsak anlam değişiyor.” diye bir itiraz düşünülemez. Çünkü virgül yok. Olmayan virgülü var kabul edip bu cümleden iki farklı anlamın ortaya çıktığından söz etmek mümkün değil. Yani bu cümlede herhangi bir anlatım bozukluğu yok.

Doktor arkadaşıma bir soru sordu.

Arkadaşınız doktorsa ve bunu belirtmek istiyorsanız “doktor arkadaşım” diyemeyecek misiniz? Bu kaynaklara göre hayır! Sizin arkadaşınız doktor olamaz. Olsa olsa doktorun soru sorduğu biri olabilir.

Lafı uzatmayalım. Bu cümlede bir bozukluk yoktur. “Arkadaşım” denen kişi doktordur. Başka bir anlam çıkarılamaz. Peki, virgül koyunca!.. Virgül koyduğunuzda anlamın değişmesi bir bozukluğun giderildiği anlamına gelmez. Nasıl ki bir cümleye bir kelime eklediğinizde yeni bir anlam ortaya çıkıyorsa virgül eklediğinizde de yeni bir anlam ortaya çıkabilir.


KALDIRMAK VE KALDIRIM KELİMELERİNDE ÜNSÜZ DÜŞMESİ VAR MIDIR?

 

Dershanelerin sığ bir bakışla bu kelimelere yakıştırdığı ses olaylarından biri olduğunu öncelikle belirtelim. Bu kelimelerin kökünü “kalk-” olarak alan ve bu kökten “kalk-dır-mak” ve “kalk-dır-ı-m” kelimelerinin türetildiğini iddia eden ilk kaynak sanırım B...n Yayınları’na ait konu anlatımlı bir test kitabıydı. Kitap, tanıtım amacıyla bana gönderilmişti.

Türkçe alanı ile ilgili sınavlara hazırlık kitaplarında çok hızlı yayılan şöyle bir kanser türü vardır: Rakip kitapta olan bir bilgi, bir örnek eğer sizin kitabınızda yoksa onlardan geri kalmış sayılırsınız. Bu nedenle yanlış doğru demeden, bulduğunuz her şeyi kitabınızın bir sonraki baskısına doldurursunuz. Hatalı bir veri birkaç yıl içerisinde sınavlara hazırlık kitaplarının çoğunda yer bulur.

Peki, dershanelerin iddiası yanlış ise “kaldırmak” ve bundan türetilmiş olan “kaldırım”ın gerçek hikâyesi nedir?

Türkçenin yazılı geçmişinde “kalkdır-” veya “kalktır-” diye bir kelimeye rastlamadığımıza göre dershanelerin zırvalarını bir kenara bırakalım.

Kelime Eski Türkçede “kalı-” (kalkmak, uçmak, havalanmak), kalış- (topluca ayağa kalkmak), kalıt- (sıçramak) olarak karşımıza çıkıyor. Bu kelimeler ve ayraç içindeki anlamları dikkate alındığında “kaldır-” kelimesinin yapısının “kalı-dır-” biçiminde düşünülmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Özetleyelim. “Kaldırmak” kelimesinde ünsüz düşmesi yoktur. Kelime bugün kullanımdan düşmüş olan “kalı-” fiilinden türemiştir. Buna göre “kaldır-” kelimesinde ünlü düşmesi vardır.

YEŞERMEK VE KIZARMAK KELİMELERİNDE SES DÜŞMESİ VAR MIDIR?

 

Yeşermek:

Kelimeye önce dershane mantığı ile bakalım. Üniversitelerin yayımladığı makaleleri okuma zahmetine girmeyelim. Yani Türkçenin tarihini, konuşulduğu geniş coğrafyayı boş verip sadece bugünkü Türkiye Türkçesini dikkate alarak belgelerle değil de hislerimizle bir şeyler zırvalayalım:

Yeşermek kelimesinin kökü olsa olsa ‘yeşil’dir. Buna göre i ve l sesleri düşmüştür. Öyleyse hem ünlü hem de ünsüz düşmesi vardır.

Doğrusunu açıklayalım ve hemen belirtelim: Bu kelimenin kökü “yeşil” değildir. Ancak “yeşermek” ve “yeşil” kelimeleri aynı kökten gelmektedir. Bu kök bugün de kullandığımız “yaş” kelimesidir. Yeşil kelimesi henüz kurumamış yani yaş olan birkilerin görünüşünden alır anlamını. Birçok dilde yeşil kelimesinin ortaya çıkışı bitkilerle ilişkilidir. Örneğin İngilizcede "green" çayır anlamına gelir ve (bitkiler için) gelişmek (grow) ile ilişkilidir. Bu konuda Farsçadan da örnek verebiliriz. Sebzî yeşil demektir ve bu kelime tahmin ettiğiniz gibi "sebze" ile ilişkilidir.

Yaş kökünün izini sürelim: Karahanlı Dönemi’ne ve coğrafyasına gidelim. Kutadgu Bilig’de yeşil:

Yağız yir yaşıl kök kün ay birle tün” (Kara yer, yeşil gök, gün, ay ve gece)

Divan-ü Lugati't-Türk’te yeşil:

Yaşıl

Günümüze gelelim:

Azeri Türkçesinde "yaşıl", Türkmen Türkçesinde "yaşil"

Yeşil kelimesinin aslında “yaş” kökünden türetildiğini etimolojik sözlüğe bakarak da doğrulamanız mümkündür.

Yaş kökünden iki farklı kelime türetilmiştir:

Yaş-ar-mak > yeşermek

Yaş-ıl > yeşil

Özetleyelim: Yeşermek kelimesinin içinde hiçbir zaman “il” sesleri olmadı ki düşsün... Bu kelimede sadece incelme denen ses olayı vardır. Dilimizde ç, ş, y sesleri tarihsel süreçte etrafındaki kalın ünlüleri inceltebilir. “Çizmek”, “kardeş” gibi... Bu ses olayının örnekleri arasında yeşil ve yeşermek kelimeleri de bulunmaktadır.


Kızarmak:

Kelimeye önce yine dershane matığı ile bakalım. Yani etimolojik sözlüğü, makaleleri, Türk dili tarihini ve Türkçenin hâkim olduğu coğrafyayı boş verip bir şeyler uydurmaya çalışalım: “Bu kelimenin kökü olsa olsa ‘kızıl’dır. O hâlde kızarmak kelimesinde ı ve l sesleri düşmüştür.”

Doğrusunu açıklayalım ve hemen belirtelim: Kızarmak kelimesinin kökü “kızıl” değil, “kız”dır.Kız” kelimesinin anlamının kıyılan, kırılan yer olduğu düşünülmektedir. (t, d, z, y, r değişimleri dikkate alınmalıdır.) Bir canlıda oluşan yara ile ilişkili olabilir. Etimolojik sözlükte “kız” kelimesinin kan rengi anlamında düşünülmüş olabileceği açıklanmıştır.

Eski Türkçede isimden fiil türeten -gAr eki günümüzde -Ar olarak kullanılmaktadır: Ak-ar-mak > ağarmak, gök-er-mek > gövermek gibi... Şimdi aynı eki “kız” kelimesine getirelim: kız-ar-mak > kızarmak.

Özetleyelim: Kızarmak kelimesinin içinde hiçbir zaman “ıl” sesleri olmadı ki düşsün. Bu kelimenin bilinen tarihinde -gAr ekinin başındaki ünsüzün düşmesi dışında herhangi bir ses olayı meydana gelmemiştir.

SINAVLARDA GÖZDEN KAÇANLAR-3

 Soruya bakalım:

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer yön belirteci, tamlayan olduğu için adlaşmıştır? (2003 ÖSS)
A) Dışarının gürültüsü hepimizi rahatsız etti.
B) Kapının önüne oturmuş, geleni geçeni izliyor.
C) Yukarıya çıkıp arkadaşımla da görüşeyim.
D) Beş yüz metre ileriden sağa döneceksiniz.
E) Çocuğun üstüne kocaman bir battaniye örtmüşler.

Soruya göre dışarı kelimesi vaktizamanında belirteçmiş, sonradan isim olmuş. 

Bu kanıya nereden vardılar bilmiyorum. Ancak dışarı kelimesi cümledeki görevine bağlı olarak sıfat, zarf veya isim olarak kullanılabilir.  

"Dışarının gürültüsü hepimizi rahatsız etti." cümlesindeki "dışarının gürültüsü" tamlamasını çıkarıp "dışarı" kelimesini zarf olarak cümleye tekrar monte etmeye çalışıyorum... Olmuyor! Bu cümlede dışarı kelimesini zarf olarak kullanmak imkânsız. 

Dershanelerin bu soruya bakarak "adlaşmış sıfat"tan sonra "adlaşmış zarf" diye bir şey icat etmemiş olmalarına hayret ettim, ayıpladım onları... Hatta "dışarı mahalle" gibi bir örneğe bakılıp "sıfatlaşmış zarf" diye bir icat daha yapılabilirdi. 

Öğrencilerin kafasında bir sürü garip kurallar... Uydur uydurabildiğin kadar. 

Peki, bu duruma TDK ne diyor? Dışarı, a seçeneğindeki cümlede 1. anlamda yani isim olarak kullanılmış. Ona da bakıp bu sorunun bir cevabı olmadığını belirterek konuyu kapatalım: 

dışarı

1. isim Dış çevre, dış yer, hariç, içeri karşıtı:
      "Dışarıda karlar erimeye başlamış." - Ahmet Ümit

 

SINAVLARDA GÖZDEN KAÇANLAR-2

Soruya bakalım:

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde "-ıntı/-untu/-üntü" ekinin kullanıldığı sözcük, kökü bakımından diğerlerinden farklıdır? (2013 LYS)

A) Bu bölgede yapılan kazılarda arkeologlar, eski uygarlıklara ait yeni buluntulara rastladılar. 

B) Kişi yersiz kuruntularından kurtulmak için dostlarına, arkadaşlarına daha fazla güvenmeli ve inanmalıdır.

C) İçi süprüntü dolu küreği merdivenlerin dibindeki çöp kutusuna boşaltmak için dışarı çıktı.

D) Kelimeyle kavram, dille düşünce arasındaki bağıntı üstüne yapılan tartışmalar eski çağlara kadar gider.

E) Bozuntuya vermeden yanına gittim ve olanları bütün çıplaklığıyla kendisine anlattım.

Seçeneklerde bu eki almış olan bul-, kur-, süpür-, boz- kelimelerinin fiil olduğu, bağ kelimesinin ise isim olduğu düşünülmüş. Buna göre soruda hiçbir hata yokmuş gibi görünüyor. Soru net, seçenekler net, cevap net.

Bu soru sınavda çıktığında, derece yapma ihtimali olan öğrencilerimizin de "bağıntı" cevabını tercih ettiklerini görünce biraz da bencilce davranarak sorudaki problemi ÖSYM'ye ve basına bildirme düşüncemden vazgeçmiştim. 

Öğrencilerin çoğu bu soruyu doğru yapsa da aslında sorunun bir cevabı yok. Çünkü Türkçede bağ isminin yanında bağmak diye bir de fiil var!

Türkçe sadece bugünkü hâlinden ibaret değil, dilimizin bir tarihi var.

Türkçe sadece İstanbul Türkçesi demek değil; Türkiye’de binlerce ağız, Türkiye dışında sayısız şive var.

Konya yöresinde “bağış” kelimesinin anlamlarından biri de boğumdur. Bu kelimenin kökü alenen bağ- fiilidir.

Etimolojik sözlüğe baktığımızda bağıntı kelimesinin yine bağ- fiilinden türetildiği ifade edilmektedir.

Sonuç olarak bu sorunun doğru cevabı yoktur.

SINAVLARDA GÖZDEN KAÇANLAR-1


Soruya bakalım: 

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması ya da sıfat tamlaması yoktur? (ÖYS 1997)

A) Rumeli’ne varıp Edirne’de saraylar kurmuşlar.
B) Uçsuz bucaksız düzlüklerden geçip gelmişler.
C) Başı karlı dağlar aşıp buraları yurt edinmişler.
D) Pınar başlarına, ırmak boylarına yerleşmişler.
E) Keçi kılından yapılmış çadırlarıyla Anadolu’ya inmişler.



Öncelikle belirtelim. Bir isim tamlamasını bitişik yazdığınızda tamlamayı ortadan kaldırmış olmazsınız. Kelimeleri bitişik ya da ayrı yazmak söz dizimi kuralları ile ilgili olmayıp imla ile alakalı bir durumdur.

Şimdi sorumuza dönelim:

Uçsuz bucaksız / düzlükler,
başı karlı / dağlar,
pınar / başları,
ırmak / boyları,
keçi / kılı,
keçi kılından yapılmış / çadırlar


soruda yer alan sıfat ve isim tamlamalarıdır. Soruda bunlardan başka bir tamlama daha var: "Rumeli". Bu tamlamada yer alan "el" kelimesi memleket, il anlamındadır. Rumeli olarak anılan bölgeye bu ismin fetihten önce verildiğini tahmin ediyorum. Dolayısıyla Rumeli, Rum memleketi anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Rumeli sözü kesin olarak belirtisiz isim tamlamasıdır. Buna göre yukarıdaki soruda doğru cevap yoktur.

NEDEN İNGİLİZCE ÖĞRENEMİYORUZ?

 Ülkemizde öğrencilerin en büyük kâbuslarından biri hâline gelen İngilizce öğrenememe meselesine Türkçe öğretimi açısından yaklaşarak bunun sebeplerine bir madde de biz ekleyeceğiz.

Önce Türkçe ile İngilizcenin ne alakası olduğunu açıklayalım.

İnsan yabancı dili iki şekilde öğrenir:

1. Yabancı dilin konuşulduğu yere gider, yabancı dili orada yaşayarak öğrenir.

2. Kendi dilini iyice öğrenip yabancı dili kendi dilinin kuralları ile benzeşim kurarak öğrenir.

Bu iki maddenin sonucu şu: İngilizceyi yurt dışına gidip öğrenme imkânınız yoksa önce Türkçeyi tam manasıyla öğrenmek zorundasınız. Yani bizim öğrencilerimizin çoğunun İngilizce öğrenmesi 2. maddeye bağlı.

Türkçeyi bilmek ile İngilizce öğrenmek arasındaki ilişkiyi kurduktan sonra Türkçeye dair neleri bilip neleri öğrenemediğimizi açıklayalım ve buradaki bilgi eksikliğinin yabancı dil öğretimine yansımalarını irdeleyelim.

“Ali bugün okula gelmedi.” cümlesinin yapısını kısa bir eğitimle herkes öğrenebilir ve bunu İngilizceye çevirebilir. Ancak “Bugün okula gelmeyen Ali’nin hasta olabileceğini düşünüyorum.” cümlesinin yapısını anlamak çoğu öğrenci için oldukça zor hatta imkânsız. Çünkü öğrencilerimiz fiilimsileri çok iyi öğrenseler bile fiilimsi gruplarını bilmiyor. Oysa konuşma ve yazı dilinde genellikle, fiilimsi grupları içeren birleşik cümleler kullanılıyor.

Fiilimsi grupları neden öğretilmiyor?

Öğrencileri bir kenara koyalım. Öğretmenlerimiz fiilimsi gruplarını biliyor mu? Hayır! Ben bu “hayır”ı yazarken eleştirmekten haz aldığımı düşünmeyin. Bu, çok acı ama gözardı edilemeyecek bir gerçek.

Türkçe ve Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinin fiilimsi grupları konusundaki durumunu gösteren açık kaynaklı bir araştırma var.

Bir grup akademisyenin imzasını taşıyan, “Türkçe Öğretmenlerinin Fiilimsi Grupları Konusundaki Alan Yeterliliklerine İlişkin Bazı Değerlendirmeler” adlı araştırmayı İnternet üzerinden okumanız mümkün.

Araştırmada çoğunluğu Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olan 103 öğretmene fiilimsi grupları ile ilgili bazı sorular soruluyor. Soruların tamamını doğru cevaplayan öğretmen sayısı yok denecek kadar az. Diğer konuları hatta “fiilimsileri” sular seller gibi bilen öğretmenlerimiz nedense “fiilimsi gruplarını” bilmiyor.

Bu araştırmaya göre suç, öğretmenlerin üzerinde kalmış görünüyor. Ama öyle değil. Araştırmada yazmayan bir şey daha var.

Türk dili ve edebiyatı bölümünde okuyan bir öğrenci bana bir soru getirmişti. Soruyu hocası hazırlamış. Sorunun hatalı olduğunu ama soruyu hazırlayan hocanın kastettiği cevabın ne olduğunu söyledim. Evet, cevabımız doğruydu ama soru hatalıydı.

Tekrar belirtmek isterim ki amacımız bir kesimi kötülemek değil. Böyle bir sorun var ve bunun gündeme getirilmesi gerekiyor. Akademik unvanlar ve payeler yanlışların savunması olamaz. Maalesef bazı hocalarımızın durumunu da sorgulamak gerekiyor. Allah’tan söz dizimi konusunda Prof. Dr. Leyla KARAHAN, Doç. Dr. Mustafa ALTUN gibi duayen dilcilerimizin eserleri var da onlar sayesinde doğru bilgiye erişilebiliyor.

Kısacası problemin ilk halkası öğretmenler değil, üniversiteler... Üniversiteler öğretmiyorsa bu üniversitelerden mezun olan öğretmenler ve bu öğretmenlerin öğrencileri nereden öğrenecek?


Yavuz ŞENYİĞİT

SINAVLARA HAZIRLIK KİTAPLARINDA FİİLİMSİ GRUPLARI ALGISI VE BUNUN ÖSYM’YE YANSIMALARI

 Fiilimsi grupları ülkemizde doğru ve yeterli düzeyde anlatılmayan dil bilgisi konularının en önemli başlıklarından biridir.

Türkçe ve Türk dili tarihi en ince ayrıntısına kadar incelenmiş, üniversitelerimiz bu konularda yüz binlerce makale ortaya koymuştur. Bütün bu çalışmalardan habersiz, test kitabı yayımlayan yazar ve dershanelerin birçoğu, yeni bir keşif yapmış olmanın heyecanıyla akademik temelden yoksun dil bilgisi kuralları ve kavramları ortaya çıkarmaktadır.

Mesleğim gereği sınavlara hazırlık ile ilgli birçok kitabı inceleme imkânına sahibim. Bu kitaplardaki “fiilmsi grubu” mantalitesi şu şekilde: “Bir kelime grubunun sonunda fiilimsi varsa o kelime grubu fiilimsi grubudur.” Bazı kitaplar bu yanlış düşünceyi doğrudan dile getirirken çoğu kitapta konu muğlak açıklamalarla geçiştirilerek örnekler sıralanmıştır. Bu örneklerin bir kısmı -tesadüfen olsa gerek- doğrudur. Yanlış bir örnek üzerinde duralım:

...arabasının tamir edilmesi

Fiilimsi grubunun oluşabilmesi için fiilimsi ile en az bir söz arasında öge ilişkisi olması gerekir. Oysa bu örnekte “arabasının” sözü ile “tamir edilmesi” arasında öge ilişkisi değil, isim tamlamasından kaynaklanan iyelik ilişkisi bulunmaktadır.

Fiilimsi grupları konusundaki bu yaygın ve yanlış anlayışın ÖSYM’ye etkileri olmuştur:

 

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir isim tamlaması kullanılmıştır?

(1987 ÖYS)

A) Kardeşimin böyle bir şey yapacağını sanmıyordum.

B) Okulunun ne zaman açılacağını bile bilmiyordu.

C) Arkadaşının kitabını bulamayınca çok üzüldü.

D) Evinin düzenli olmasına özen gösterirdi.

E) Sarsıntının önce nerede duyulduğu öğrenilemedi.

 

Yukarıdaki sorunun tüm seçeneklerinde isim tamlaması vardır. Ancak soruyu hazırlayan şahsa göre grubun sonunda fiilimsi varsa bu kelime grubu isim tamlaması değil, fiilimsi grubudur. ÖSYM bu soruyu yayımladığında bu ucube düşünce ciddi bir kurum tarafından onaylanmış oldu. Bu tarihten itibaren dershaneler -kendileri açısından haklı olarak- konuyu “Fiilimsilerle isim tamlaması kurulamaz.” diye anlatmaya başladılar.

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, arasına sözcük ya da sözcükler girmiş

bir isim tamlaması vardır? (1996 ÖSS)

A) O kırmızı gülleri kimin için aldığını söylemedin.

B) Öğrenciler, fen derslerinin boş geçmesinden yakınıyorlar.

C) Ankara’nın adını yeni duyduğum semtleri var.

D) Yeni defterini bu kâğıtla kaplamalısın.

E) Türkçe kitabını yarın okuluna getirirsen iyi olur.

Sığ bilgilerle ve acemice hazırlanmış bir soru ÖSS’de sorulmuş! Üstelik bu rezaletin tek örneği bu soru değil. “Arasına sözcük girmiş isim tamlaması” saçmalığı eski dönemlerde oldukça yaygındı.

Sorunun güya doğru cevabı olan c seçeneğine bakalım:

Ankara’nın (tamlayan)

adını yeni duyduğum semtleri (tamlanan)

Peki, araya giren sözcük nerede?

Yok!

Bir isim tamlamasının tamlayanı ya da tamlananı bir kelime grubundan oluşabilir.

Bu isim tamlamasının tamlananı “adını yeni duyduğum semtlerşeklinde bir sıfat tamlamasıdır ve bunu bölüp sadece “semtler” diyemezsiniz.

Şimdi konumuzla ilgili olan b seçeneğine bakalım:

Fen derslerinin boş geçmesi” sözü isim tamlaması sayılmamış. Nedenini yukarıda açıklamıştık. Bu yayınlar, sonunda fiilimsi olan her şeyi fiilimsi grubu olarak kabul ediyor. Ancak maalesef fiilimsi grubunun tanımı bu kadar basit değil!

Bu kadar karamsarlıktan sonra güzel bir haber verelim: ÖSYM, 2021 yılında sorduğu şu soruyla problemi düzeltti:

(I) Süper kahramanların çizgi romanlarda güçlerine kavuşmaları, genellikle belli başlı şekillerde olmaktadır. (II) Bilinmeyen bir dünyadan ya da doğrudan uzaydan gelen insanüstü güçlere sahip süper kahramanlar, en yaygın bilinen örneklerdendir. (III) İkinci sıradakiler radyoaktif etki sonucu güçlerine kavuşan süper kahramanlardır. (IV) Radyoaktif bir hayvan tarafından ısırılan karakter, bir süper kahramana dönüşüp onu ısıran hayvanın özelliklerine sahip olur. (V) Başvurulan yöntemlerden bir diğeri de deney kazaları sonucu ortaya çıkan kahramanlardır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerle ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? (2021 TYT)

A) I. cümlenin öznesi, belirtili isim tamlamasıdır.

B) II. cümlenin öznesi, sıfat tamlamasıdır.

C) III. cümlenin yüklemi, sıfat tamlamasıdır.

D) IV. cümlenin öznesi, belirtisiz isim tamlamasıdır.

E) V. cümlenin yüklemi, sıfat tamlamasıdır.


Sorunun cevabı d. Soruda yanlış olan sorulduğuna göre diğer dört seçenekteki yargılar doğrudur. Bu dört doğrudan biri konumuzla ilgili olan a seçeneğindeki yargıdır:

"I. cümlenin öznesi, belirtili isim tamlamasıdır."

Önce bu özneyi yazalım:

süper kahramanların çizgi romanlarda güçlerine kavuşmaları

Tamlayanını ve tamlananını ayıralım:

süper kahramanların: tamlayan

çizgi romanlarda güçlerine kavuşmaları: tamlanan

Tamlayan ve tamlanan sadece birer kelimeden oluşmuyor. Yani bu tamlamanın tamlayanı da tamlananı da kendi içinde birer kelime grubudur. İçerisinde (tamlanan unsurda) fiilimsi grubu da var fakat bu öznenin tamamı isim tamlamasından oluşuyor.

süper / kahramanlar: sıfat tamlaması

çizgi romanlarda güçlerine kavuşma: isim-fiil grubu

süper kahramanların / çizgi romanlarda güçlerine kavuşmaları: belirtili isim tamlaması

ÖSYM bu soruyla eskilerin hatasını düzeltmiş oldu. Şimdi dershanelerin de hatalarını kabul ederek “Fiilimsi ile biten isim tamlaması olmaz.” saçmalığına bir son vermesi gerekiyor.


Yavuz ŞENYİĞİT

İDİR

 Türkçeye ve Türkçe öğretimine dershanecilerin açtığı yaraların haddi hesabı yok elbette. Bugünlerde bu yaraların biri tarihi diziler nedeniyle daha çok gündeme geliyor ve daha derin bir yaraya dönüşüyor.

Bir dizide “Nizamülmülk”, bir başka dizide “Bamsı” adlı karakter cümlelerin sonlarına “idir” ekleyerek konuşuyor.

Peşinen söylemek isterim ki Türk dili tarihinde ek-fiilin “idir” şeklinde kullanıldığı hiçbir dönem olmamıştır. Peki ya nereden çıktı bu idir?

Açıklayalım... Dershaneler, ek-fiili anlatırken idi, imiş ve isenin başında i varken -dir’in i’siz oluşuna bir kılıf bulma ihtiyacı duymuş olmalı. -dir’in ek-fiil olmasına rağmen neden i’siz olduğunu öğrencilere açıklarken meseleyi akademik çalışmaları dikkate alarak araştırmak yerine hayal güçlerini zorlayarak şöyle bir çözüme gittiklerini düşünüyorum: “Bütün ek-fiillerin başında i varken neden -dir’in başında olmasın? Hem ek-fiil dediğimiz şey aslında i değil midir? -dir de bir ek-fiilse tarihin bir döneminde onun da başında i olması gerekir.”

Peki, bu açıklama doğru mu? Elbette hayır!

O zaman doğrusunu anlatalım. Bizim i- olarak bildiğimiz ek-fiil Göktürk metinlerinde “er-” şeklinde karşımıza çıkmaktadır:

Ötüken Yışda yig idi yok ermiş. (Ötüken ormanından iyisi yokmuş.)

İl tutsık yir Ötüken Yış ermiş. (İl tutulacak yer Ötüken Ormanı imiş.)

Tabgaç budun sabı süçig agısı yımşak ermiş. (Çin halkının sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş.)

İllig budun ertim. (Yurdu olan millet idim.)

Eçim kağan olurtukda özüm Tarduş budun üze şad ertim. (Amcam kağan oturduğunda kendim Tarduş milleti üzerinde şad idim.)

Irak erser yablak agı birür yaguk erser edgü agı birür tip anca boşgurur ermiş. (Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş.)

Er- ek-fiilinin varlığına dair yazıtlardan yüzlerce örnek sıralayabiliriz. Bu örneklere göre Göktürk Dönemi’nde ek-fiiller erti, ermiş, erser şeklindedir. Er- fiilindeki e sesi tahminimce kapalı e sesidir. Yani e-i arası bir ünlüdür. Bu ünlünün yer aldığı birçok kelimede bugün e, i’ye dönüşmüştür. Mesela edgü > eyü> eyi >iyi gibi... Yani r sesinin düşmesiyle er- fiilinden geriye i kaldığını söyleyebiliriz.

Dershanelerin “ek-fiilin geniş zamanı” diye anlattığı bildirme çekimi, yüklem olan ismin sonuna zamir ilave edilmesiyle yapılıyordu.

Bilge Tonyukuk men. (Ben Bilge Tonyukuk’um)

Peki, nereden çıktı bu -dir eki?

Bu ekin ilk örneklerine Uygur yazmalarında rastlıyoruz. Bu yazmalarda tur- ve yat- fiilleri süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturmaya başlamış, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi'nde -turur şeklinde ekleşmiştir. Çağdaş Türkçede bazı Anadolu ağızlarında -durur/-turur ekinin varlığını koruduğu gözlemlenmektedir. Osmanlı Türkçesi Dönemi’nde ise hece tekleşmesi (haploloji) ile bu ek -dur hâline gelmiştir.

Şimdi ek-fiillerin hikâyelerini anlattık. Sonuç şu: Aslında bir değil iki tane ek-fiil vardır. Bunlardan birincisi zamanla i’ye dönüşmüş olan “er-” fiili, ikincisi ise bugünkü durmak fiili ile aynı kökenden gelen “tur-” fiili. Dershanelerin yanılgısının nedeni i’yi tek ek-fiil olarak düşünüp bu ek-fiili -dir ekine sokuşturma saçmalığıdır.


Yavuz ŞENYİĞİT

TAKISIZ İSİM TAMLAMASI

 

İlk olarak Tahir Nejat GENCAN tarafından ortaya atıldığı iddia edilen, genellikle sınavlara hazırlık kitaplarında bahsi geçen, akademik temeli olmayan bir kavramdır.

Takısız isim tamlamasına yer veren kitaplarda önceleri “Tamlananın neden yapıldığını, oluştuğunu tamlayan gösteriyorsa buna takısız isim tamlaması denir.” şeklinde bir tanım kullanılırdı, "altın yüzük", "taş duvar" gibi örnekler verilirdi. Yakın dönemde buna “mecazen neden yapıldığı, oluştuğu” ilavesi de yapıldı.

Peki, bu kelime grupları gerçekten isim tamlaması mıdır? Cevabımızı yazımızın başında verelim ve açıklayalım: Hayır. Çünkü bu tamlamalarda tamlayan ile tamlanan arasında isim tamlaması ilişkisi yoktur.

Dilimizde Eski Türkçe Dönemi’nden beri kullanılmakta olan eksiz isim tamlamaları vardır. Ancak bu tamlamaların anlam bakımından yukarıda tanımı verilen takısız isim tamlaması ile benzerliği yoktur.

Çungay Yış (Çungay Ormanı), Ötüken Yış (Ötüken Ormanı), biçin yıl (maymun yılı), çıntan yıgaç (sandal ağacı), Karagan Kısıl (Karagan Vadisi), Karluk bodun (Karluk halkı)

Orhun Yazıtlarında yer alan yukarıdaki örneklere baktığımızda bunların bir şeyin neden yapıldığını ifade etmediğini, anlam olarak belirtisiz isim tamlamalarından bir farkı bulunmadığını söyleyebiliriz.

Yazıtlarda bugün de kullandığımız iyelik ekli isim tamlamalarına da rastlamaktayız: arıg ubutı (savaşmama utancı), ay artukı (ay fazlası, bir aydan fazla), at orukı (at yolu)...

Orhun Yazıtları’ndaki örnekleri değerlendirdiğimizde bir ifadeyi kısaca söyleme, pratikleştirme eğiliminin iyelik ekinin ortadan kalkmasına neden olduğunu düşünebiliriz. Özellikle yer adlarında bu eğilim fazladır.

Günümüzde de “kısaca söyleme, pratikleştirme” olarak ifade ettiğimiz eğilimi canlı olarak takip etmekteyiz. Ürünlerin pazarlanması sırasında iyelik ekinin kaybı sıkça karşılaştığımız bir durumdur.


Eski zamanlardan bir reklam... "1947 modeli" ifadesine dikkat ediniz. Bu, bir isim tamlamasıdır. Bunu sıfat tamlaması olarak düşünmek mümkün değil. Çünkü bunu okuduğumuzda 1947 tane model değil, 1947'ye ait bir model düşünüyoruz. İsim tamlamalarındaki bu aitlik anlamını tamlamanın sonundaki iyelik eki veriyor. Yani biz bugün "2022 model" diyerek iyelik ekini düşürdüğümüzde tamlamanın yapısını bozmuş oluyoruz.

80'li yıllarda “oduncu gömleği” adı verilen bir ürün piyasaya çıkmıştı. Şimdi bu ürün mağazlarda “oduncu gömlek” etiketi ile satılmaktadır. Aynı şekilde “bayan kazak”, “çocuk pantolon” gibi iyelik eki kaybına uğramış birçok isim tamlaması örneğine rastlamaktayız. “Edirnekapı”, “Mardinkapı”, “Dağkapı”, “Arnavutköy”, “Kadıköy” gibi birçok yer adında aynı olayı görmekteyiz.

“Eskiden de eksiz isim tamlamaları vardı.” düşüncesine dayanarak bir şeyin neden yapıldığını gösteren kelime gruplarına isim tamlaması demenin yanlış olduğunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra bunların adını koyma meselesine geçebiliriz.

Peki, demir kapı, kâğıt bardak, plastik tabak gibi kelime grupları isim tamlaması değilse ya nedir? Yine cevabımızı peşinen verelim: Sıfat tamlamasıdır.

Şimdi yanılgının doğduğu yere değinelim: demir, kâğıt, plastik gibi kelimeler sözlükte isim olarak geçiyorsa bunları nasıl sıfat olarak kabul edeceğiz?

Öncelikle belirtelim ki bu kelimeler varlıkların neden yapıldığını ifade ederken sözlükteki ikinci anlamıyla yani sıfat olarak kullanılmaktadır. Örneğin demir kelimesi için TDK Güncel Sözlük'e bakalım:

ZİNCİRLEME İSİM TAMLAMASI

 

Bir isim tamlamasının tamlayanı veya tamlananı yine bir isim tamlaması ise buna zincirleme isim tamlaması adı veriliyor. Bunları örneklerle açıklayalım. Tamlayan ve tamlananları eğik çizgi ile ayırarak belirtelim:

Türkçe / öğretmeni: isim tamlaması

Türkçe öğretmeninin / notları: tamlayanı isim tamlaması olan “zincirleme” isim tamlaması

ders / notları: isim tamlaması

öğretmenin / ders notları: tamlananı isim tamlaması olan “zincirleme” isim tamlaması

Türkçe öğretmeninin / ders notları: hem tamlayanı hem de tamlananı isim tamlaması olan “zincirleme” isim tamlaması

Örneklerde zincirleme sözünü tırnak içinde yazma gereği duydum. Çünkü bu düşünce yine dershane icadı ve yine akademik temelden yoksun. Yanlış olan, isim tamlamasının içinde yine isim tamlaması olması düşüncesi değil. Bu, elbette mümkündür. Kelime grupları birbirinin içinde yer alabilir. Yanlışa gelelim... Burada aslında bir değil iki yanlış var:

1. İsim tamlamaları belirtili isim tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması olmak üzere iki çeşittir. Zincirleme isim tamlaması ayrı bir isim tamlaması çeşidi sayılamaz.

2. Yukarıdaki örneklerde belirtilen yapıyı “zincirleme” olarak adlandırmak yanlıştır.

Bu yanlışları açıklayalım:

İsim Tamlaması

Akademik Kaynaklara Göre

Dershane Kaynaklarına Göre

Türkçe dersinin / konusu

Belirtili isim tamlaması

Zincirleme isim tamlaması

Türkçe dersi / konusu

Belirtisiz isim tamlaması

Zincirleme isim tamlaması

Yukarıdaki tabloyu incelediğimizde farklı şekillerde oluşturulmuş iki tamlamaya dershanelerin aynı ismi verdiğini görüyoruz. Dershaneler, belirtili isim tamlamasının kuruluşunda rol oynayan ilgi ekinin (-in) varlığını ya da yokluğunu nedense bu yapılarda hesaba almıyor. Sadece bu tablo bile “zincirleme” isim tamlaması düşüncesinin hatalı olduğunu anlamaya yeterlidir.

Dershane kitaplarından alınmış şu iki soruyu irdeleyerek yanlışlığı açıklamaya devam edelim:


Sorunun cevabı a seçeneği. Biz b seçeneğindeki belirtili isim tamlaması örneğine bakalım: “Batı’nın / entelektüel tarihi”. Gerçekten bu söz, tamlananı (entelektüel /tarih) sıfat tamlaması olan bir belirtili isim tamlamasıdır.

entelektüel tarih: sıfat tamlaması

Batı’nın / entelektüel tarihi: belirtili isim tamlaması



Soru incelendiğinde “Anamur Festivali’nin / görüntüleri” , “festivalin / tanıtım afişleri” , “otelin / yatak örtüleri” , “mağazanın / vitrin süsleri” , “kentin / kıyı şeridi” sözlerinin zincirleme isim tamlaması olarak kabul edildiği anlaşılıyor.

Bu iki soruda yer alan iki tamlamayı alt alta koyalım:

Batı’nın / entelektüel tarihi: belirtili isim tamlaması

festivalin / tanıtım afişleri: zincirleme isim tamlaması

Ana yapıları aynı olan bu iki tamlamanın her ikisinde tamlayan ilgi eki almış. Birinin tamlananı sıfat tamlaması diğerininki isim tamlaması. Unsurlarının içinde yer alan tamlamaların ana tamlamanın yapısına bir etkisi yoktur ve aslında bu tamlamaların ikisi de belirtili isim tamlamasıdır.

Sonuç: Bir kelime grubunun unsurlarından biri veya birkaçı başka bir kelime grubu olabilir. Bu durum bütün kelimeleri içine alan ana kelime grubunun yapısını etkilemez. Bir isim tamlamasının bir unsuru yine bir isim tamlaması olabileceği gibi ikileme, fiilimsi grubu, sıfat tamlaması gibi farklı türde bir kelime grubundan oluşabilir. Bir sıfat tamlamasının içinde yine bir sıfat tamlaması olduğunda buna “zincirleme” sıfat tamlaması demiyorsak isim tamlamasının içinde isim tamlaması bulunduğunda buna da “zincirleme” isim tamlaması diyemeyiz.

Aynı türden kelime gruplarının iç içe kullanılmasına bazı örnekler verelim:

kuru / fasulye: sıfat tamlaması

zeytinyağlı / kuru fasulye: tamlananı sıfat tamlaması olan sıfat tamlaması


akademik çalışmaları okumadan: zarf-fiil grubu

akademik eserleri okumadan fikir yürüterek: zarf-fiil grubu


edebilir: birleşik fiil

merak edebilir: birleşik fiil

Bu örneklere göre ya isim tamlamasının içinde isim tamlaması bulunmasına “zincirleme” demeyeceğiz ya da iç içe kullanılan diğer kelime gruplarının adına da “zincirleme” saçmalığını ekleyeceğiz.

VİRGÜL EKSİKLİĞİNDEN KAYNAKLANAN ANLAM BELİRSİZLİĞİ VAR MIDIR?

  Anlatım bozuklukları kapsamında ele alınan başlıklardan biri de anlam belirsizliğidir. Bu konudaki kaynakların açıklamasına göre a...